Basına ve Kamuoyuna;
15 Temmuz darbe girişimi sonrası, OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lar ile herhangi bir soruşturma ya da kavuşturmaya gerek duyulmayan birçok uygulama sürdürülmektedir. Terörle mücadele adı altında yapılan bu uygulamaların, sıklıkla özgürlükleri kısıtlayan ve demokrasi bilincinde tabanı olmayan uygulamalara dönüşmesi son derece kaygı vericidir.
Son çıkan KHK ile özerk, bağımsız ve demokratik üniversitenin temelini oluşturan üniversite rektörlerinin, üniversite öğretim üyelerince seçilmesi anlayışı tamamen ortadan kaldırılmıştır. Her fırsatta gücünü demokrasiden ve sandıktan aldığını söyleyen mevcut iktidar anlayışı, 29 Ekim 2016 tarihli 657 Sayılı KHK ile Cumhurbaşkanı’na atama için gönderilecek rektör adayları listesinin YÖK tarafından belirlenmesini kanunlaştırmıştır. Böylece öğretim üyelerinin seçme ve seçilme hakları elinden alınmış; “demokrat” iktidar üniversitelerdeki özgür ve demokratik eğitim anlayışını rafa kaldırmıştır.
Son olarak Cumhuriyet Vakfı ve Gazetesinin basılması, yöneticilerinin ve yazarlarının “terör” örgütlerine müzahir oldukları ve üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işledikleri iddiasıyla açılan soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştır.
Gazetecilerin haberleştirdikleri olaylarla, yaptıkları yayınlarla, köşelerinde yazdıklarıyla “terör” örgütüne destek sağlandığı iddiası, mevcut iktidarın, hükümetin destekçisi ve yandaşı olmayan muhalif seslerin her an “terör örgütüne müzahir olmaktan” susturulabileceğini işaret etmektedir. Her muhalif sesi “terör” kisvesiyle ötekileştirme girişimi, Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün ne durumda olduğunun göstergesidir.
Çağdaş, laik ve demokratik bir toplum için, ifade özgürlüğü, yayın özgürlüğü ve haber alma özgürlükleri vazgeçilmez üç unsurdur. KHK’lar ile her geçen gün törpülenen hak ve özgürlüklere, bu üç özgürlük de ciddi boyutlarda eklenmiştir. Özgürlükler alanının “terör” kisvesiyle daraltıldığı böyle bir ortamda, ülkeyi aydınlık bir geleceğin beklediği inancı gerçekçi temellerden yoksundur.
Mevcut İktidar özgürlükler alanına yaptığı müdahalelerden vazgeçmelidir. İfade özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü evrensel hukuk standartları çerçevesine tekrar oturtulmalı ve haksız yargı süreçleri sonlandırılmalıdır. Üniversite rektörlerinin nasıl atanacağı veya üniversite personelinin nasıl yargılanacağında dair yeni yollar bulmak yerine, üniversitelerin nasıl gerçek anlamda özgür ve bilimsel eğitim vereceğine; üniversitelerin özerk ve demokratik bir yapıya nasıl kavuşturulacağına odaklanılmalıdır.
ODTÜ MEZUNLARI DERNEĞİ
YÖNETİM KURULU